Derken bir sabah Samsun'dan yola koyulduk, hedefimiz Giresun'a varmak ardından da Giresun'un yaylalarını gezmekti. (Daha doğrusu çocukluğumuzun geçtiği yaylaya çıkmak :) )
Sırtımızda çantalar, çantalara asılı matlar.. Görüntü biraz derme çatma gibi olsa da ne fark eder ki sonuçta yoldaydık :) Yol kenarlarındaki meyveler bizim için oyunlardaki bonuslar gibiydi. kimi için izin aldık, kiminin sahibini bulamayıp göz hakkıdır dedik :) Sıcaklarda dinlenirken bir kaç meyve yemeden olmaz tabi. Malum mevsim yaz olunca sıcakla mücadele etmek kaçınılmaz, genellikle sabah ve akşama yakın saatlerde pedal çevirip öğlen sıcaklarında dinlenmeyi tercih ettik. Giresun 220 km civarı Samsun'dan. Amacımız 2 günde varmaktı zaten, o yüzden ilk geceyi Fatsa sahilde geçirdik. Kalacağımız yer tenha sayılacak bir köşeydi, karnımız da acıktı tabi vardığımızda. Yakınlarda bir fırın gördük aksam 10 civarıydı. Ekmek bulsak yeter diye düşündük ama o da yoktu. Fırıncıya ekmek sorduğumuzu gören yaşlı bir amca; hayırdır gençler nereye böyle dedi. Giresun'a gidiyoruz amca dedik, " La havle oğlum deli misiz burdan bisikletle Giresun'a mı gidilir dedi " Hiç unutmam o anı :) sonra gelin bakim siz benimle ekmek bulamazsınız bu saatte deyip bizi kattı arkasına. İki sokak aşağıda bir evin bahçesinde mevlid varmış. Tavuklu pilav, salata, ayran.. Karnımız bir güzel doydu ama ordaki amcalarla laflarken, mevlid okunan kişinin acıklı hikayesini dinledik, üzüldük haliyle :( Yolda olmak ortak olmak bir bakıma, acılara da sevinçlere de.. Dedim ya pek de hazırlıklı çıkmamıştık yola, çadırımız falan yoktu. Sahilde açık havada yatınca sabaha karşı denizin soğuğu vurdu alttan alttan, havanın aydınlanmasına yakın etraftan odun toplayıp ateş yaktık.
Buzlarımız biraz çözüldü. Sonra hazırlanıp yola girdik tekrar. Akşama varmamız lazımdı. Biraz pedal çevirince ilk gün kadar dinç olmadığımızı hissettik, yorulmuştuk. Öğlene kadar sürüp Bolaman civarında tekrar ara verdik güneşin etkisini kaybetmesi için. Orda bir güzel uyuduk ki anlatamam :)
Artık son bölüme az kalmıştı. Akşama Giresun'a varıp orda güzelce uyumak, ertesi gün Dereli'ye geçip bir gece de orda kaldıktan sonra sabah erkenden yayla için yola koyulmaktı planımız. Dereli Kümbet yaylasının bağlı olduğu ilçe, aynı zamanda bizim de doğduğumuz köyün bağlı olduğu ilçe.. Eskiler Geyrez köyü derler, yeni adı Bahçeli köyü. Velhasılı akşam üzerine doğru Giresun merkeze ulaştık ama ne ulaştık. Hareket etmeye mecalimiz yok.. Nefise Akçelik Tüneli'nden geçmeyen azdır sanırım, arabayla gayet şirin görünen tünel, bisikletle canavar oldu bize. Meğer Tünele çıkılırken fark edilmeyen çok az bir yokuş varmış, tam da o yokuşta artık gidemeyeceğimizi düşündük bir ara, bacaklar iflas etmiş gibiydi. Sonra Tünele ulaşıp tünel çıkışında biraz dinlenince diğer tarafın da aşağıya meyilli olduğunu fark edince neşemiz yerine geldi :)
Akşam saatlerinde tam düşündüğümüz gibi rotamızı tamamlayıp Giresun'a vardık.
Nihayet yorucu 2 günün ardından rahat bir uyku için sabırsızlanıyorduk hepimiz.. Şimdi güzelce dinlenip işin en zevkli kısmı yayla turuna çıkmak kalmıştı geriye. Sabah erkenden kahvaltımızı yapıp yola koyulduk, Yolumuz uzun değildi aslında ama köye çıkıp orda zaman geçirmek istiyorduk. İlçe yolu yeşilliklerin arasında kıvrılan bir yılan gibi duruyordu sabah serinliğinde. Sürekli arabayla geçtiğimiz bu yollardan bisikletle geçmek gerçekten müthiş bir duyguydu. Hiç acele etmeden yavaş yavaş sürdük, tadını çıkararak.. Oyalana oyalana öğleden sonra ancak vardık köye, hepi topu 50 km var yok.. Akşamı köyde geçirdik. Güneşin gün içindeki hakimiyetinden sonra köyün serinliği ilaç gibi geldi. En sevdiğim yanlarından biridir yüksek köylerin, gündüz ne kadar sıcak olursa olsun akşam olunca üzerine bir şey giymeden durmak zordur.. Sıcağı pek sevmeyen biri olarak bayılıyorum bu duruma :) Derken sabah oldu ve güzel bi köy kahvaltısının ardından tekrar düştük yollara, bu seferki rotamız zevkli ve bir o kadar da yorucu. Tahmini 40 km kadar yolumuz var ve bu yolun 25 km civarı çok dik rampa. Bu arada yaylamızın adı Kümbet :) Kümbet Doğu Karadeniz'in en güzel yaylalarından biri esasında ama reklamı çok yapılmadığından Karadeniz dışında pek bilinmez. Bu kadar bilgi yeter diyelim devam edelim ;) Sabah serin bir hava var ve enerjimiz yerinde, eğlenceli bir yolculuk olacağa benziyor.
Alabalık tesisleri, asma köprüler derken eğlenceli yollar sona erdi ve dik rampalara geldik. Bir süre sürdükten sonra yanımızdan geçen kamyonlara başka bi gözle bakar olduk, şimdi onlardan birinin kasasında olmak vardı :) Yaklaşık 10 km yokuş çıktıktan sonra iyice zorlanmaya başladık, zorlandığım anlarda kulağımdaki müziğe konsantre olup rahatlamaya çalışırım genelde, nitekim öyle de oldu. Müzik her zaman olduğu gibi yetişti imdadıma ;) Ama yine de çoooookkk yorulduk artık, 5 km civarı bir yolumuz kalmışken bir pick-up durdu yanımızda. Yorgunluğumuz çok belli olmuş olacak ki; "Gençler bu yol bisikletle çıkılır mı, atlayın bakalım dedi" Bu sözü söyleyen şoför değil de Nazım Hikmet'ti sanki ya da Cemal Süreya. Bir cümle kulağıma ancak bu kadar hoş gelebilirdi :) Birbirimize bakarak sevinçle pick-upın kasaya doluştuk. Bisikletler çizilmiş, yamulmuş kimin umurunda. Ve nihayet Kümbet göründü tüm yeşilliği ve berraklığıyla. insanın çocukluğunu geçirdiği yerleri görmesi gerçekten farklı bir duygu. Belki pick-upın kasasında vardık ama olsun hedef bizim için başarıyla tamamlandı. Geriye yaylanın tadını çıkarmak kaldı artık bize.
Yollarda olmak güzel... Klasik sorulardan biridir, çok gezenin mi yoksa çok okuyanın mı bildiği.. Okumak konusu ne olursa olsun müthiş bir deneyimdir, yeni fikirler keşfetmek, yeni ufuklar açmak.. Ama yine de seyahat etmek, yollarda olmak paha biçilemez bir duygu..
Çok iyi ��
YanıtlaSilEyvallah kardeşim ;)
SilÇok iyi ��
YanıtlaSilKıskandım 😊
YanıtlaSilBir ara süreriz beraber kıskanma :)
SilKıskandım 😊
YanıtlaSilDevamini bekliyoruz:))
YanıtlaSilYakında kardeşim nasipse :)
SilAllah keyfimizi arttirsin kardeşim.
YanıtlaSilAmin kardeşim, Kocadağ ve Nebyan gezileri aklımda, bir ara yazıcam nasip olursa ;)
Silgercekten muhtesem dogayla ic ice olmak:)))
YanıtlaSilKesinlikle :))
Sil