Yaz tatili için iki farklı gezi planlamıştık. İlk önce Amasra ve sonrasında Batum. Amasra gezisini daha önce paylaşmıştım. Uzun bir aradan sonra sıra nihayet Batum gezisine geldi.
Bütün hazırlıkları tamamlayıp 20 Ağustos sabahı Samsun'dan yola çıktım. Önceki gezideki acı yağmur tecrübemizden bahsetmiştim. Bu sefer son anda bertaraf ettim bu tehlikeyi. Uzun zamandır araştırıp da almaya niyetlendiğimiz bir bot vardı ; Yds diablo 11.0 gtx. Alırız, ederiz derken aylarca rafta duran bot tükenmişti. Ertesi gün yola çıkıcam bot bulamıyorum. Ara tara derken Sakarya'da bir yerden bulup görüştüm satıcıyla, ertesi gün ulaştırması şartıyla aldım. Sağolsun sözünde durup zamanında yolladı. Bütün hazırlıklarım tamamdı zaten, erkenden gidip kargodan botu aldım ve hemen yola çıktım. Batum'dan önce küçük bir kaçamak yapıp bir gece Kümbet'de kalmaktı niyetimiz. İlk geceyi orda geçirdik.
Akşam yatarken kullandığımız standart cümle " Sabah erken kalkıp yola çıkıyoruz" peki öyle mi oluyor ? Tabi ki hayır :)) 3 uyuşuk bir araya gelince aheste aheste yola çıkıyoruz. Ama acele etmeye gerek yok zaten, amaç tadına varmak.. Sabah kalkıp güzel bi kahvaltı yaptık ve ardından koyulduk yola.
Hedefimiz Trabzon'a varıp orda konaklamaktı ama biraz daha gidip Rize'de konaklamaya karar verdik. Vermez olaydık... Mevzu Rize olunca şehrin girişinde sizi ilk karşılayan yağmur oluyor:) Ama neyseki bu sefer tedarikliyiz, e bot aldık o kadar. Bir yandan da seviniyorum aslında yağdığına; bakalım botların yağmurla arası nasıl :) Hemen bir üst geçidin altında durup yağmurluklarımızı giyiyoruz. Botlar ayağımızda zaten. Bir süre daha sürüp sehir merkezine varınca anlıyoruz ki isabetli bir karar vermişiz, ayağımızda gram su yok. Şimdi ilk iş kamp yeri bulup sonra da karnımızı doyurmak. Ara tara adam gibi bir yer bulamadık merkezde. Açlık bir yandan, yorgunluk bir yandan bir de konaklama yeri bulamayınca gözünüzde canlandırın artık bizim halleri.. Öğretmen evini aradık orada da yer yok. Baktık olmuyor önce bir şeyler yiyelim dedik. Gece yarısı pek seçenek yok tabi yemek için. Kapatmak üzere olan bir fast foodvari yerde atıştırdık bir şeyler. Sonra biraz daha turladık ama yok, şehir merkezi konaklamama üzerine kurulmuş sanırım :) Son çare anayolun kenarında genişçe bir yeşilliğe kurduk çadırları.
Sonra hemen uykuya koyulduk.
Uyumaktan ziyade bayılmışız desek daha doğru olacak gibi. Gece bastıran
sağanağı bir ara duyar gibi oldum ama tam anlayamadım demek ki. Sabah
kalktığımızda motorlardan ikisi devrilmişti :) Yağmur toprağı yumuşatınca
toprağın içine gömülen ayaklık daha fazla dayanamamış. Motorları kaldırdık
sonra bir baktım ki benim lastik patlamış. Haydaaa.. Gece çivi girmiş sabaha
kadar inmiş havası. Neyse ki şehir merkezindeydik hemen bir lastikçi bulup
hallettim ama bayağı bir zamanımızı aldı. Ardından hemen kahvaltı yapıp girdik
yola. Bu seferki rotamız Hopa. Gece orada kalıp sabah erkenden yola çıkacağız erkenden !!! :) Hopa'da Coşkun'un arkadaşı Hakan karşıladı bizi. Sonra hep
beraber yemek yeyip, güzel bir sohbet ettik.
Rize'den sonra Hopa ilaç gibi geldi. Hakan bize konaklamak için yer tarif etti sahilde. Batum sınırına yakın bir yerdi. çadırları kurup ateş yaktık ve sonraaa gecenin en eğlenceli kısmı; ateş başında çay muhabbeti..
Sabah nasıl olduysa erkenden yola girdik.
Batum'un
heyecanı sarmış olabilir :) Sınırdan geçmek için kimlik ve araç ruhsatı
yeterli. Tabi kullandığınız aracın üzerinize kayıtlı olması gerekiyor. Hemen
hemen yarım saatte hallettik işlemleri ve geçtik sınırdan. Sonra ver elini
Paris, pardon Batum :P
Daha sınırda mimarinin farklılığı göze çarpıyor zaten. Şehir 1564'te Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı devleti tarafından fethedilmiş. 314 senelik egemenlikten sonra 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Rusya'nın işgaline uğramış. Daha sonra çeşitli anlaşmalarla gitmiş gelmiş vs. ve en sonunda 1921 Moskova antlaşmasıyla Gürcistan'a bırakılmış. Şehre ilk girdiğimizde bizi etkileyen şey mimari oldu. Sovyet dönemi mimarisi çok belirgin. Özellikle Eski Şehir denilen bölgedeki mimari görülmeye değer. Binaların çatıları harika..
Batum tarihine fazla dalmadan kaldığımız yerden devam edelim. Öğlene doğru bir şeyler yemek için yer araştırdık. Tabi öncesinde Gürcü parası Lari almak gerekti. 50 liraya 40 lari aldık. Benim düşüncem Avrupalıların parasının burada katlandığı gibi bizim paramızın da orada katlanacağı yönündeydi ama tam tersi değer kaybetti :) Yemek için de pek seçenek bulamayıp Mc Donald's'a gittik mecbur. Türkçe bilen tek tük çıkıyor ama genelde İngilizce konuşmak zorunda kalıyorsunuz. Karnımızı doyurduktan sonra sıra keşfe geldi artık. İlk önce bir markete girip içeçek bir şeyler aldık. Tabi bu arada da bol bol kıyas yaptık fiyat vs. ile ilgili. İçki türleri ucuz sayılır, hatta içkileri tadıp öyle alabiliyorsunuz, beyaz peynir gibi :) Onun haricinde çok ucuz diyebileceğim bir şeye rastlamadık. Sonra şehri turladık bir süre, garip yerler var. Caddenin bir tarafı lüks diğer tarafı varoş. Bu iki farklı yaşamı ayıransa sadece bir cadde. Bol bol mimari izliyoruz gezerken,
lüks ve yüksek binalar, yüksek binaların üst katlarında devasa ekranlı reklam panoları.. Ardından methini çok duyduğumuz botanik bahçesine gittik. Dünyanın en büyük botanik bahçelerinden biri. 2 bini ağaç türü olmak üzere 5 bin çeşit bitki varmış içinde. Hemen hemen tamamını gezdik. Manzarası da müthiş gerçekten.
Tabi botanik bahçesi deyince insanın aklına ilk önce dümdüz bir arazi profili geliyor ama tamamı yamaç. Yani denizden yükselen dik bir dağ. Aşağıdan tepeye araçla çıkabiliyorsunuz. Botanik bahçesinin kendine has golf arabası benzeri araçları var.
Biz yürüdük tabi tamamını o yüzden fazlaca zaman harcadık burda. Bu arada giriş ücreti yanlış hatırlamıyorsam 10 lariydi. Parktan ayrıldıktan sonra şehrin görülmeye değer yerlerini gezmeye devam ediyoruz. Batum Bulvarı, Piazza Meydanı, Tiyatro Meydanı, Avrupa Meydanı, Medea Heykeli ve Chacha Tower gibi şehrin sembolik yerlerini de görüp çok geç olmadan yola çıkmayı düşünüyoruz. Birbirine yakın yerler zaten. Avrupa Meydanı Batum'un ana meydanı, görünce bunu hissediyorsunuz zaten. İçinde Altın Post Heykeli'ni barındıran büyük bir meydan. Yapımına zamanında bir milyon lari harcanmış.
Piazza Meyda'nı içinde otel, bar, cafe gibi yapıları barındıran büyük bir meydan. Tiyatro Meydanı da opera binasının yanında, Altın Renkli Posedion Heykeli'nin etrafında şekillenmiş güzel bir meydan. Her şehir merkezi gibi burda da araç parkları sıkıntı. Tabi bizim böyle bir sıkıntımız olmadı :) Akşam olmak üzere ve artık yavaştan dönme zamanı. Önce yemek yeyip öyle dönelim diyoruz ama sonra Hopa'da yeriz deyip dönüş hazırlıklarına başlıyoruz. Avrupa Meydanı'nda motorları park ettiğimiz yerde hediyelik eşya mağazasına girip bir şeyler bakıyoruz. Malum adettendir, eli boş dönmek olmaz diyoruz. Onu mu alsak, bu mu daha güzel derken hiçbir şey almadan çıkıyoruz :)) Ve hemen koyuluyoruz yola... Sınıra yakın bir yerden depoları fulleyip ( hemen hemen Türkiye'nin yarı fiyatına) devam ediyoruz. Sınıra varınca gümrükteki küçük marketvari mağazayı geziyoruz ama burası da pek açmıyor bizi. Son olarak Hopa'da yemeğimizi yeyip gece 2'ye kadar sürecek Giresun yolculuğu başlıyor artık. Bol yağmurlu, bol yorgunlu bir gece.. Eve varır varmaz yatıyoruz hemen, bayılıyoruz desem daha doğru:) Sabah 11 gibi kahvaltıya oturuyoruz. Geziyi değerlendirip yine bol bol gülüyoruz. Kahvaltı bitince Samsun'a dönmek üzere yola çıkıyorum ve bir geziye daha nokta koyuyoruz.
Bütün hazırlıkları tamamlayıp 20 Ağustos sabahı Samsun'dan yola çıktım. Önceki gezideki acı yağmur tecrübemizden bahsetmiştim. Bu sefer son anda bertaraf ettim bu tehlikeyi. Uzun zamandır araştırıp da almaya niyetlendiğimiz bir bot vardı ; Yds diablo 11.0 gtx. Alırız, ederiz derken aylarca rafta duran bot tükenmişti. Ertesi gün yola çıkıcam bot bulamıyorum. Ara tara derken Sakarya'da bir yerden bulup görüştüm satıcıyla, ertesi gün ulaştırması şartıyla aldım. Sağolsun sözünde durup zamanında yolladı. Bütün hazırlıklarım tamamdı zaten, erkenden gidip kargodan botu aldım ve hemen yola çıktım. Batum'dan önce küçük bir kaçamak yapıp bir gece Kümbet'de kalmaktı niyetimiz. İlk geceyi orda geçirdik.
Akşam yatarken kullandığımız standart cümle " Sabah erken kalkıp yola çıkıyoruz" peki öyle mi oluyor ? Tabi ki hayır :)) 3 uyuşuk bir araya gelince aheste aheste yola çıkıyoruz. Ama acele etmeye gerek yok zaten, amaç tadına varmak.. Sabah kalkıp güzel bi kahvaltı yaptık ve ardından koyulduk yola.
Hedefimiz Trabzon'a varıp orda konaklamaktı ama biraz daha gidip Rize'de konaklamaya karar verdik. Vermez olaydık... Mevzu Rize olunca şehrin girişinde sizi ilk karşılayan yağmur oluyor:) Ama neyseki bu sefer tedarikliyiz, e bot aldık o kadar. Bir yandan da seviniyorum aslında yağdığına; bakalım botların yağmurla arası nasıl :) Hemen bir üst geçidin altında durup yağmurluklarımızı giyiyoruz. Botlar ayağımızda zaten. Bir süre daha sürüp sehir merkezine varınca anlıyoruz ki isabetli bir karar vermişiz, ayağımızda gram su yok. Şimdi ilk iş kamp yeri bulup sonra da karnımızı doyurmak. Ara tara adam gibi bir yer bulamadık merkezde. Açlık bir yandan, yorgunluk bir yandan bir de konaklama yeri bulamayınca gözünüzde canlandırın artık bizim halleri.. Öğretmen evini aradık orada da yer yok. Baktık olmuyor önce bir şeyler yiyelim dedik. Gece yarısı pek seçenek yok tabi yemek için. Kapatmak üzere olan bir fast foodvari yerde atıştırdık bir şeyler. Sonra biraz daha turladık ama yok, şehir merkezi konaklamama üzerine kurulmuş sanırım :) Son çare anayolun kenarında genişçe bir yeşilliğe kurduk çadırları.
![]() |
| Çadır kurduğumuz yer hemen arkamdaki yeşillik :) |
Rize'den sonra Hopa ilaç gibi geldi. Hakan bize konaklamak için yer tarif etti sahilde. Batum sınırına yakın bir yerdi. çadırları kurup ateş yaktık ve sonraaa gecenin en eğlenceli kısmı; ateş başında çay muhabbeti..
Batum'un
heyecanı sarmış olabilir :) Sınırdan geçmek için kimlik ve araç ruhsatı
yeterli. Tabi kullandığınız aracın üzerinize kayıtlı olması gerekiyor. Hemen
hemen yarım saatte hallettik işlemleri ve geçtik sınırdan. Sonra ver elini
Paris, pardon Batum :P Daha sınırda mimarinin farklılığı göze çarpıyor zaten. Şehir 1564'te Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı devleti tarafından fethedilmiş. 314 senelik egemenlikten sonra 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Rusya'nın işgaline uğramış. Daha sonra çeşitli anlaşmalarla gitmiş gelmiş vs. ve en sonunda 1921 Moskova antlaşmasıyla Gürcistan'a bırakılmış. Şehre ilk girdiğimizde bizi etkileyen şey mimari oldu. Sovyet dönemi mimarisi çok belirgin. Özellikle Eski Şehir denilen bölgedeki mimari görülmeye değer. Binaların çatıları harika..
Batum tarihine fazla dalmadan kaldığımız yerden devam edelim. Öğlene doğru bir şeyler yemek için yer araştırdık. Tabi öncesinde Gürcü parası Lari almak gerekti. 50 liraya 40 lari aldık. Benim düşüncem Avrupalıların parasının burada katlandığı gibi bizim paramızın da orada katlanacağı yönündeydi ama tam tersi değer kaybetti :) Yemek için de pek seçenek bulamayıp Mc Donald's'a gittik mecbur. Türkçe bilen tek tük çıkıyor ama genelde İngilizce konuşmak zorunda kalıyorsunuz. Karnımızı doyurduktan sonra sıra keşfe geldi artık. İlk önce bir markete girip içeçek bir şeyler aldık. Tabi bu arada da bol bol kıyas yaptık fiyat vs. ile ilgili. İçki türleri ucuz sayılır, hatta içkileri tadıp öyle alabiliyorsunuz, beyaz peynir gibi :) Onun haricinde çok ucuz diyebileceğim bir şeye rastlamadık. Sonra şehri turladık bir süre, garip yerler var. Caddenin bir tarafı lüks diğer tarafı varoş. Bu iki farklı yaşamı ayıransa sadece bir cadde. Bol bol mimari izliyoruz gezerken,
lüks ve yüksek binalar, yüksek binaların üst katlarında devasa ekranlı reklam panoları.. Ardından methini çok duyduğumuz botanik bahçesine gittik. Dünyanın en büyük botanik bahçelerinden biri. 2 bini ağaç türü olmak üzere 5 bin çeşit bitki varmış içinde. Hemen hemen tamamını gezdik. Manzarası da müthiş gerçekten.
Tabi botanik bahçesi deyince insanın aklına ilk önce dümdüz bir arazi profili geliyor ama tamamı yamaç. Yani denizden yükselen dik bir dağ. Aşağıdan tepeye araçla çıkabiliyorsunuz. Botanik bahçesinin kendine has golf arabası benzeri araçları var.
Biz yürüdük tabi tamamını o yüzden fazlaca zaman harcadık burda. Bu arada giriş ücreti yanlış hatırlamıyorsam 10 lariydi. Parktan ayrıldıktan sonra şehrin görülmeye değer yerlerini gezmeye devam ediyoruz. Batum Bulvarı, Piazza Meydanı, Tiyatro Meydanı, Avrupa Meydanı, Medea Heykeli ve Chacha Tower gibi şehrin sembolik yerlerini de görüp çok geç olmadan yola çıkmayı düşünüyoruz. Birbirine yakın yerler zaten. Avrupa Meydanı Batum'un ana meydanı, görünce bunu hissediyorsunuz zaten. İçinde Altın Post Heykeli'ni barındıran büyük bir meydan. Yapımına zamanında bir milyon lari harcanmış.
Piazza Meyda'nı içinde otel, bar, cafe gibi yapıları barındıran büyük bir meydan. Tiyatro Meydanı da opera binasının yanında, Altın Renkli Posedion Heykeli'nin etrafında şekillenmiş güzel bir meydan. Her şehir merkezi gibi burda da araç parkları sıkıntı. Tabi bizim böyle bir sıkıntımız olmadı :) Akşam olmak üzere ve artık yavaştan dönme zamanı. Önce yemek yeyip öyle dönelim diyoruz ama sonra Hopa'da yeriz deyip dönüş hazırlıklarına başlıyoruz. Avrupa Meydanı'nda motorları park ettiğimiz yerde hediyelik eşya mağazasına girip bir şeyler bakıyoruz. Malum adettendir, eli boş dönmek olmaz diyoruz. Onu mu alsak, bu mu daha güzel derken hiçbir şey almadan çıkıyoruz :)) Ve hemen koyuluyoruz yola... Sınıra yakın bir yerden depoları fulleyip ( hemen hemen Türkiye'nin yarı fiyatına) devam ediyoruz. Sınıra varınca gümrükteki küçük marketvari mağazayı geziyoruz ama burası da pek açmıyor bizi. Son olarak Hopa'da yemeğimizi yeyip gece 2'ye kadar sürecek Giresun yolculuğu başlıyor artık. Bol yağmurlu, bol yorgunlu bir gece.. Eve varır varmaz yatıyoruz hemen, bayılıyoruz desem daha doğru:) Sabah 11 gibi kahvaltıya oturuyoruz. Geziyi değerlendirip yine bol bol gülüyoruz. Kahvaltı bitince Samsun'a dönmek üzere yola çıkıyorum ve bir geziye daha nokta koyuyoruz.
Geziden kareler ;)
![]() |
| Dikkat çeken yapılardan biri |
![]() |
| Opet'te kişisel temizlik zamanı :) |
![]() |
| Rize'de çay içmeye giderken.. |
![]() |
| Hopa sahil... |
![]() |
| Kuzenler benimle dalga geçerken :) |
![]() |
| Batum botanik bahçesi |
![]() |
| Kümbet |


















Hiç yorum yok :
Yorum Gönder